- Hiçbir öğretmen mükemmel değildir. Mükemmellik illüzyonundan uzak durun.
Yeterince iyi öğretmen olmaya çalışın. - Gerçekleri söylemek için bile olsa öğrenciye öğüt vermeyin. Bu öğrencinin kendisini
düzeltilmesi gereken bir varlık olarak algılamasından öteye gitmez. “Bunları
öğrenmelisin, hayatın gerçeği bunlardır. Bizlerde genç olduk böyle yapmadık, geçer
geçer” gibi konuşmalar öğrenciye anlaşılmadığı duygusunu yaşatır ve rahatsız eder. - Öğrencileri gözlemleyip, bireye onu tanıdığınızı onu fark ettiğinizi hissettirin.
Öğrencileri tanımadan onları övmemeye, değerlendirmemeye özen gösterelim.
Öğrenci kendisinden memnun değilse, övülmek öğrencinin kendisini daha kötü
hissetmesini sağlayacak ya da öğretmenin onu anlamadığını düşünecektir. - Öğrenci ile bağ kurmadan “senin sorunun ne, neden ders başarın yerlerde?” gibi
suçlayıcı bir konuya yönelten sorular sormayın. Kişi iç dünyası ile ilgili soru
sorulduğunda kendisini tehdit altında hisseder. Sorgulanma hissi öğrencide savunma
yaratır. Ayrıca soru kişiyi sadece bir yönde konuşmaya zorlar öğrencinin
davranışlarına neden olan duygusal boyut gözden kaçabilir.,
Peki ne yapmalıyız?
- Karşımızdaki öğrenciyi olduğu gibi kabul etmeliyiz.
- Onu dinlediğimizi, duyduğumuzu, anladığımızı ona göstermeliyiz.
- Öğrencimize kendi iç dünyamızda alan açarak onu var etmeli, öğrenci ile güven
ilişkisine dayalı bağ kurmalıyız. - Değer gördüğünü, dinlendiğini, anlaşıldığını hisseden bir öğrenci öğretmenine karşı
direnç oluşturmayacaktır. Öğretmen, öğrencinin davranışına ani tepki verse bile bu
tepki öğretmen öğrenci ilişkisinde sorunsuz bölgede yer alıyorsa bir engel değildir
hatta faydalıdır. - Öğrenci ile olumlu bağ kurulmadan öğrenci- öğretmen arasında sorun çıkmaması
mucize gibi bir şeydir. İletişimin anahtarı, karşımızdaki kişiye kendi iç dünyamızda alan
açmak, onu duyduğumuzu, anladığımızı karşı tarafa ifade etmektir. Karşımızdakini
olduğu gibi kabul etmek iletişimin sihirli anahtardır.
Rehber Öğretmen: Tuğçe Bellisan